Pazartesi, Mayıs 02, 2011

duraksamak

içinden çıkamadım. çayım da bitti çoktan. canım da sıkkın zaten. "neden?" sorusunu sorup da cevaplayamadığımız zaman kafamız çalışıyor aslında. çok çalışıyor. "neden?" diye soramadığımız zaman: duraksıyoruz.
nerede yanlış yapıyoruz, diye sorduğumuzda "doğru" ve "yanlış"ın aslında birer yeri ve anlamı vardır zihnimizde.
yapageldiğimiz şeyin "doğruluk" ve "yanlışlık" gibi bir değer taşımadığını farkettiğimizde: duraksıyoruz.
"atma"lar olmuyor. düşünceler bozunup, bileşenlerine ayrılıyor, cismini ve biçimini yitiriyor, varlık sahasından çekiliyor.
beynimin tepesinde sanki bir çorba-misal bir havuz varmış da, aklım o çorbada karışıp bulamaca dönmüş gibi oluyor. böyle olunca duraksıyorum.
duraksadım.
duraksayınca, la havle çekmeli. hiç olmuşuzdur zira. Öz çekilmiştir, gölge de yok olmuştur o zaman. havl ve kuvvet, cüz'an da olsa elimizden çıkmıştır.
duraksadım.
la havle...

bocalamak

duramıyoruz. durup düşünemiyoruz. devam etmek zorundayız.
duramayınca hayal de kuramıyoruz. kırıyoruz. kırık bırakıp yürüyoruz. yürürken sakız çiğneyemiyoruz. sakız çiğneyince, duruveriyoruz. durunca hiçbir şey daha iyi olmuyor.
uzun zamandır şarkı da dinlemiyoruz. hayata girerken hayattan kopuyoruz. yeni çıkan şakalardan şarkılar yapamıyoruz. yeni çıkan şarkılarla ilgili şakalar da yapamıyoruz.
kirlendikçe, tabiatımızdan sterilize oluyoruz.
bir şey hakkında her şeyi düşünmeye gücümüz de zamanımız da yetmiyor. her şey hakkında bir kere olsun düşünmek? o artık mazi. gençlik hevesi.
artık anlıyoruz ki babalarımızın bir şey söylememesi, bir fikirleri olmadığından değil; aksine söyledikleri zaman bir şeyin değişmeyeceğine dair bilgece inançları. acemice değişime inanmanın mı yoksa tesir etmeyecek şeyi söylememenin mi daha iyi olduğunu tartışmıyoruz. mesele bir zamanlar bunlardan ancak ilkini becerebilecek kadar gençken, sonradan sadece ikincisini becerebilecek kadar yaşlı hissetmemiz.
dün büyüklük olanın, bugün çocukluk olması.
gençlik: tesiri olmasa da söyleyebilmek.
olgunluk: gönül razı olmasa da susabilmek.
her durumda fuzuliyiz.
Allah Fuzuli'den razı olsun.
Allah, babamızdan da razı olsun.

değişmek

hayata girerken hayattan uzak kalmak. özleriz başıboş düşünmeyi. belki de eski bir alışkanlık olarak oturup üzülmeyi.
kusura bakma ama ben böyle düşünüyorum, dediğimizde bilmiyorduk eskiden bunun : "fikrimi değiştirmeye niyetim yok. kusura bakarsan da .ikime kadar" demek olduğunu. zira o zamanlar fikrimiz sadece biz olduğumuzda da bir şey ifade ediyordu. ama yeni durumlarla karşılaşıyoruz. büyüyoruz. çünkü artık sık sık, karşımızdaki kusura baktığı zaman, öyle yahut böyle düşünmek bir boka yaramayabiliyor.
yeni durumlarla karşılaşmak. hep büyük mevzularda sözkonusudur böyle şeyler sanırdım. ama her insanın hayatında oluyormuş aslında. ya da olsa gerek. bildiğin hiçbir şey, yol, yöntem, yaklaşım hiçbir işe yaramıyor. bir anda tüm tecrübelerin boşa çıkıyor. anlamsızlaşıyor. yeniden öğrenmek? o bir zorunluluk. ve hep sancılı.
ona da alışılır. neye?