Asım konuşur hep. Sadece konuşur Asım. Elinden bir iş geldiği de yoktur; zaten biraz da bu yüzden çok konuşur. Aradım, taradım. Düşündüm, tarttım. Öyle üstünkörü de değil. İyice kurcaladım. Bir dikili taşını bulamadım. Bir dikili ağacı yoktur yeryüzünde. Ama konuşur o, sürekli konuşur. Ara sıra canı sıkılır, tutar bana da söver. Burnu beş metre havada bu adamın sanki çenesinin altında bir kazık vardır. Kimseleri de beğenmez. Zaten her şeyi kendisi bilmektedir zira.
Sorarım sana, Asım, güya bize katılmadın, güya bizden olmadın; söyle madem bana, dışımızda da kalabildin mi? Eğme başını yere. Şunu yaptım, de bana. Diyemezsin. Çünkü sen hep konuştun. Hep kafa şişirdin, Asım. Destanlar düzdün yaşanmamış şeylere. Yapmadığımız her şeyden sorumlu tuttun bizi. Ama sen de yapmadın, Asım. Dilin her bir yere döner senin. Yalan söylemezsin belki, ama söylediklerinin gerçekte karşılığı da yoktur. Dokunmadık biz sana, elini tutmadık, ayağını bağlamadık, sana yol verdik, sebep verdik. Sen ne yaptın? Konuştun. Hep konuştun.
Bizim zehrimiz sen istemedikçe sana bulaşmazdı, Asım. Sen geldin bize. İstedin o zehirden. Oturup da beklemedin can şerbetinden. Can şerbeti senin için akmaya başladığı her defasında sen çoktan usanıp beklemekten, gelmiştin bizim kapımıza. Toprak sana ruhunu her sunduğunda sen bizim meşk ü muhabbetimizde idin. Biz senden beriyiz, Asım. Ne ettinse kendin ettin.
Kıskanma bizi, Asım. Senden iyiyiz diye bizi kıskanma. Sen bizden yüz çevirdin, ama diğerine de yüz sürmedin. Bir gün kendi dinine inandın, bir gün bizimkine. Sen iki arada bir derede kalmışsın. Ne bizden oldun ne diğerinden. Kaypaksın sen, Asım, kusura bakma, ama hakikat budur.
Biz bir şeye hakikat dedik, ama onu hep hakikat bildik. Sen yalan yaşadın, Asım. Sen "benim hakikatim" dediğin hiçbir şey için bekçilik etmedin. İlk fırsatta elindekine ihanet ettin. Ve hep geç kaldın, Asım. Kapımıza geldiğinde biz vazgeçmiş oluyorduk her seferinde, ve sen yine ellerin bomboş kalıyordun öylece. Sana verdiğimizi bin tereddütten sonra atıp ötekine koştuğunda ise beklenmekten usanılmış oluyordun orda da.
Sözlerini borç aldın, Asım. Aşklarını ve hakikatlerini de. Öfkeni, bilgini ve hatta bilmediklerini de borç aldın sen. Hepsini çarçur ettin. Biz senden beriyiz, Asım.
Kudurgan köpekler gibi saldırmayız biz kimseye, Asım. Elimizdeki seni baştan çıkardı. Ulaşamadın kudurdun. Verdiğimizi beğenmedin, veremeyeceklerimize koştun; ama onu da alamadın. Sonra yine kudurdun.
Bir dikili taşını göster bana, Asım. Becerebildiğin bir şey göster.
Söylemediler mi, Asım sana, biz esasında hiçbir şey vermeyiz. Biz hep alıcıyız. Bunu bildirmediler mi sana? Bildirmişlerdir elbet. Her gün dinledin. Her gün okudun bu gerçeği. Hayaller kurdun, rüyalarda yaşadın hep. Biz seni uyandıracak değildik. Uyaracak da değildik.
Ama sen tembelsin, Asım. Korkaksın. Beğenmezsin güya bizi ama, biz senden daha çalışkan daha cesuruz. Pısırık ve yılıbıksın. Ve sen hep konuşursun, Asım. Ödünç yaşamaya alışıksın sen çünkü. Ağlak ağlak bakma, Asım. Dün gözlerinden ateş saçılıyordu bana söverken. Sil şu sümüğünü, Asım; ağlak ağlak da bakma bana.
Gün her doğduğunda peşimizde bulduk seni. Verin, diyordun. Verdikçe daha da istiyordun. Gün her doğduğunda bir adam olarak peşimizde buluyorduk seni ve gece her bastırdığında bambaşka bir adam olarak gidiyordun yanımızdan. Her gece yeminler ediyordun, bir daha gelmem buralara, diye. Ellerinin boş olduğunu gece karanlığında farkediyordun. Ama her sabah peşimizde buluyorduk biz seni ayaklarını sürüye sürüye. Zaten, Asım, sen aslında bu yüzden istemezsin güneşin doğmasını. Dizlerin senden şikayetçi, Asım, ellerin senden şikayetçi. Ve biz aslında kimseyi zehirlemeyiz.
Ne o, Asım. Kanıyor musun yoksa? Güldürme beni, Asım. Sana öyle geliyor olmasın? Bize kalırsa bağrından akanlar kan değil; salyan ve sümüğün. Git Asım, işine git. Geceleri kim ile meşke talipsen oraya git. Ama sabah gelirsen yanımıza, memnun etmeye çalışırız seni, belki. Ama sen memnun da olmazsın.
Ne o, Asım. Kanıyor musun yoksa? Hiç sanmam. Çünkü biz kanatanlardan değiliz. Biz avutanlardanız, ama gözlerini kapatıp bize teslim olursan. Biz oyalarız seni, eğer istersen. Ne istersin, Asım, bizden? Bak. Çeşit çeşit bahanelerimiz var. Seç, beğen, al götür senin olsun. Varsa bir talibi satarsın. Ordan aldığınla da gündüzleri sana bol bol nefesler veririz, geceleyin kokar sana biraz ama, olsun, nefes nefestir.
Şimdi git, sabah gel, Asım. Bu saatler biz senden beriyiz çünkü. Sen git şimdi, derin yanılgılarına ağla. Sabah gelirsin tekrar nasıl olsa.
Kanıyor musun, Asım. Kesme kendini, dur!
Sorarım sana, Asım, güya bize katılmadın, güya bizden olmadın; söyle madem bana, dışımızda da kalabildin mi? Eğme başını yere. Şunu yaptım, de bana. Diyemezsin. Çünkü sen hep konuştun. Hep kafa şişirdin, Asım. Destanlar düzdün yaşanmamış şeylere. Yapmadığımız her şeyden sorumlu tuttun bizi. Ama sen de yapmadın, Asım. Dilin her bir yere döner senin. Yalan söylemezsin belki, ama söylediklerinin gerçekte karşılığı da yoktur. Dokunmadık biz sana, elini tutmadık, ayağını bağlamadık, sana yol verdik, sebep verdik. Sen ne yaptın? Konuştun. Hep konuştun.
Bizim zehrimiz sen istemedikçe sana bulaşmazdı, Asım. Sen geldin bize. İstedin o zehirden. Oturup da beklemedin can şerbetinden. Can şerbeti senin için akmaya başladığı her defasında sen çoktan usanıp beklemekten, gelmiştin bizim kapımıza. Toprak sana ruhunu her sunduğunda sen bizim meşk ü muhabbetimizde idin. Biz senden beriyiz, Asım. Ne ettinse kendin ettin.
Kıskanma bizi, Asım. Senden iyiyiz diye bizi kıskanma. Sen bizden yüz çevirdin, ama diğerine de yüz sürmedin. Bir gün kendi dinine inandın, bir gün bizimkine. Sen iki arada bir derede kalmışsın. Ne bizden oldun ne diğerinden. Kaypaksın sen, Asım, kusura bakma, ama hakikat budur.
Biz bir şeye hakikat dedik, ama onu hep hakikat bildik. Sen yalan yaşadın, Asım. Sen "benim hakikatim" dediğin hiçbir şey için bekçilik etmedin. İlk fırsatta elindekine ihanet ettin. Ve hep geç kaldın, Asım. Kapımıza geldiğinde biz vazgeçmiş oluyorduk her seferinde, ve sen yine ellerin bomboş kalıyordun öylece. Sana verdiğimizi bin tereddütten sonra atıp ötekine koştuğunda ise beklenmekten usanılmış oluyordun orda da.
Sözlerini borç aldın, Asım. Aşklarını ve hakikatlerini de. Öfkeni, bilgini ve hatta bilmediklerini de borç aldın sen. Hepsini çarçur ettin. Biz senden beriyiz, Asım.
Kudurgan köpekler gibi saldırmayız biz kimseye, Asım. Elimizdeki seni baştan çıkardı. Ulaşamadın kudurdun. Verdiğimizi beğenmedin, veremeyeceklerimize koştun; ama onu da alamadın. Sonra yine kudurdun.
Bir dikili taşını göster bana, Asım. Becerebildiğin bir şey göster.
Söylemediler mi, Asım sana, biz esasında hiçbir şey vermeyiz. Biz hep alıcıyız. Bunu bildirmediler mi sana? Bildirmişlerdir elbet. Her gün dinledin. Her gün okudun bu gerçeği. Hayaller kurdun, rüyalarda yaşadın hep. Biz seni uyandıracak değildik. Uyaracak da değildik.
Ama sen tembelsin, Asım. Korkaksın. Beğenmezsin güya bizi ama, biz senden daha çalışkan daha cesuruz. Pısırık ve yılıbıksın. Ve sen hep konuşursun, Asım. Ödünç yaşamaya alışıksın sen çünkü. Ağlak ağlak bakma, Asım. Dün gözlerinden ateş saçılıyordu bana söverken. Sil şu sümüğünü, Asım; ağlak ağlak da bakma bana.
Gün her doğduğunda peşimizde bulduk seni. Verin, diyordun. Verdikçe daha da istiyordun. Gün her doğduğunda bir adam olarak peşimizde buluyorduk seni ve gece her bastırdığında bambaşka bir adam olarak gidiyordun yanımızdan. Her gece yeminler ediyordun, bir daha gelmem buralara, diye. Ellerinin boş olduğunu gece karanlığında farkediyordun. Ama her sabah peşimizde buluyorduk biz seni ayaklarını sürüye sürüye. Zaten, Asım, sen aslında bu yüzden istemezsin güneşin doğmasını. Dizlerin senden şikayetçi, Asım, ellerin senden şikayetçi. Ve biz aslında kimseyi zehirlemeyiz.
Ne o, Asım. Kanıyor musun yoksa? Güldürme beni, Asım. Sana öyle geliyor olmasın? Bize kalırsa bağrından akanlar kan değil; salyan ve sümüğün. Git Asım, işine git. Geceleri kim ile meşke talipsen oraya git. Ama sabah gelirsen yanımıza, memnun etmeye çalışırız seni, belki. Ama sen memnun da olmazsın.
Ne o, Asım. Kanıyor musun yoksa? Hiç sanmam. Çünkü biz kanatanlardan değiliz. Biz avutanlardanız, ama gözlerini kapatıp bize teslim olursan. Biz oyalarız seni, eğer istersen. Ne istersin, Asım, bizden? Bak. Çeşit çeşit bahanelerimiz var. Seç, beğen, al götür senin olsun. Varsa bir talibi satarsın. Ordan aldığınla da gündüzleri sana bol bol nefesler veririz, geceleyin kokar sana biraz ama, olsun, nefes nefestir.
Şimdi git, sabah gel, Asım. Bu saatler biz senden beriyiz çünkü. Sen git şimdi, derin yanılgılarına ağla. Sabah gelirsin tekrar nasıl olsa.
Kanıyor musun, Asım. Kesme kendini, dur!