Sözler ölü toprağı gibi, Nazmi. Zehirli buğular gibi yayılıyor havaya. Oysa söz dediğin bıçak gibi kesmeli. Kan akmalı, Nazmi. Ilık ılık kan akmalı.
Derlerdi inanmazdın. Şerefsizlik nesilden nesile, dilden dile, günden güne sürüp geliyor. Sanki birbirlerine vasiyet ettiler. Herkes bu sirkin içinde Nazmi, kusura bakma, sen dahil. Gök çatlayacak nerdeyse bu zulümden, yerin canı sıkışır habire. Toprakla aramıza mesafeler girdi, gök iyice uzaklaştı. Can şerbeti akmaz oldu. Kainat eteklerini topluyor. Sakınıyor senden benden. Aramıza mesafeler girdi, Nazmi. Sekerât'ül mevt demiş eskiler. Can çıkarken sarhoş, can çıkarken baygın insan. Sesleri duyulmaz. Feryadı arşa çıkar da, yanıbaşındakilerin zerre yardımı olmaz; aralarında konuşmadadırlar. Oysa Nazmi, araya mesafeler girdi. Ne gün girdi, bilinmez. Toprak ruhunu sakınır bizden. Yeryüzünde yürürüz de yine de çığlıklarımız bilinmez bir delikten kaybolur hep. Biz öldük mü, Nazmi? Ölmekte miyiz? Omuzlarımızdaki ağırlık neyin yüküdür? Dizlerimiz bizden şekvacı. Ellerimiz bizden şekvacı. Gözlerimiz boş bakar.
Doldur, boşalt. Doldur, boşalt. Elde var sıfır.
Diller zehirli, Nazmi. Keşke keskin olsaydı. Kan aksaydı bağrımdan. İnsanın canı yanmalıydı oysa. Ölümle yüzyüze yaşamalıydı ki hayatı yanıbaşına alsındı. Sırtını döndüğü her şey beyninde bir habis ur bıraktı giderken.
Böyle olmayacaktı, Nazmi. Buhranlar yoktu benim hesabımda. Baştan ayağa bedenim çizikler ve kanlar içinde, dağlara doğru haykıracaktım. Madde titreyerek, bazen patlayarak, ama her halde kanlı canlı bir cevap verecekti benim kanlı canlı çığlığıma. Diri, gergin kasları konuşacaktı İsmet. Kanlarımız boşalacak, öylece ölecektik; böyle hayaletler gibi dolaşmaklar olmayacaktı. Böyle yılan yılan kıvrılmayacaktık. Tıslamayacaktık böyle, konuşurken.
Her şeyi yalanlaştırırken sandı ki insan, kendisi gerçek kalabilecek. Hüsran diyorum, Nazmi. Ama insan pişman değil. İnsan zehirli. Böyle içlerimiz boşalmış, böyle gözyaşlarımız kurumuşken, öleceğiz, Nazmi. Ve ne yer ağlayacak ardımızdan ne gökler. İrin irin kokacağız toprağın bağrında. Beynimiz çürüyecek, ama zehirli kıymıklar baki ardısıra.
Böyle olmayacaktı, Nazmi. Birbirimizin canına kastedecektik belki, ama insanlığımıza dokunmayacaktık. Ve kazanan kaybedeni gömecek ve ardısıra ağlayacaktı yüreği paralanasıya. Böyle anlaşmıştık. Kabil, Habil'i kurda kuşa yem etmedi, Nazmi. Ama Adem'in evlatları bunca zalim değildi o zamanlar.
Dizlerimizin üstüne çöküp, omuzlarımızdan ter akarken, ve beynimize ve yüzümüze yürüdüğünü hissederken kanın, kalplerimizi hissederken güm güm sadrlarımızda, İbrahim'i anacaktık kuytu ama gökyüzünü gören bir köşede, yıldızlara bakıp. Çünkü gerçekten anılmaya değer bir kuldu İbrahim. En büyük putun boynuna asacaktık baltayı. O yaptı, diyecektik. Söylediğiniz yalanlar, saçtığınız zehirler yüzünden oldu, diyecektik. Ne yapıp edecek, yine de bu oyunun dışında kalacaktık. Belki yakalayacaklardı bizi. Ellerimizi ve ayaklarımızı çaprazlama keseceklerdi belki. Belki çarmıha gereceklerdi. Kanlarımız boşalarak ölecektik diri, gergin kaslarımızdan. Hepsini sattık, Nazmi. Kokuşmuş, kirli ve zehirli bir nefes uğruna İbrahim'i de sattık, Nazmi, İsa'yı da sattık. Değer miydi?
Hızır ile İlyas gibi gidecektik, ön saflarında akınların. Sonra ab-ı hayattan demlenip öyle gelecektik geriye.
Yokla kendini, Nazmi. Bak. Kanayan bir yerin var mı? Bıçak gibi söyledim çünkü ben sözlerimi. Kanamıyorsa eğer kalbin, akmıyorsa kanlar ılık ılık bağrından, sen de git, Nazmi. Arkana bakmadan git. Karış vebalı insancıkların arasına. Zehirleyin el ele dünyayı. Yeni doğmuş bebelerin yüzlerine üfleyin nefeslerinizi. İhmal etmeyin. Büyüdüklerinde bencileyin düşman olurlar yoksa size. Nasıl Musa düşman olduysaydı Firavun'a, o misal işte. Evlerinizi ve yurtlarınızı başlarınıza geçirirler yoksa. Çünkü sizden ziyadesiyle kuvvetli milletleri kasırgalar gibi çarpmış oldukları vakîdir.
Yokla kendini, Nazmi. Çünkü bıçak gibi söyledim ben sözümü.