- Nasıl olur?
"Nasıl olur?" diyordu. Ama yapacak pek bir şey yoktu. Dimağımda yağlanma varmış. "Dimakta yağlanma olur mu hiç?" dedi; o anda sandalyesini çektim altından. Yere düştü. Dimak değil, dimağ, dedim. Güç bela toparlanıp yerden kalkarken bir yandan da paldır küldür özür diliyordu. Bu sırada ben yerime oturdum ve konuşmaya başladım:
- Kandan artık korkmayışımın başlıca sebebi buymuş.
- Sen kandan korkmazdın ki zaten!?
- Sözümü kesme.
- Özür dilerim.
- Özür de dileme. Sus. Kurbağa kermiti bilir misin?
- ....
- O söyledi. Geçen gece, herkes uyuduktan sonra gizlice kapıya geldi. Bir iki lafladık. Uzun yoldan geliyormuş. Su verdim. Yarısını içti. Kalanını da ben üstüne döktüm. Ferahlasın diye. Yüzünü havluyla kuruladıktan sonra konuşmaya başladı.
- "Niye çağırdın beni?"
- "Ben mi çağırdım seni?"
- "Çağrılmadığım yere gitmem ben! Tabi sen çağırdın hödük!"
- "Madem öyle diyorsun, o zaman ben çağırmışımdır... Ama niye çağırdım ki ben seni?"
- La havle çekti. Hiç la havle çekerken görmemiştim kurbağa kermiti.
- Müslümanmış yani?
- Ne sandın lan! Tabi.. Dini bütün bir kurbağa. Aslına bakarsan ben de bilmiyordum. O gece öğrendim. Sekizinci defa hacca gidecekmiş önümüzdeki kurbanda. Neyse, o gece baya bir okudu üfledi beni.. Sonra baktı, uzun uzun baktı. Evde kaçacak yer kalmamıştı. Göz hapsine aldı muhterem beni. Sonra kafama elini koydu. Diğer eliyle de çenemi büktü. Kafam iyice sıkışıyordu. Çenem de keza. Konuşamıyordum. O anda efsunlu kelimeleri söylemeye başladı:
- "Ey İbrahim'e ateşten seslenen! Eyy zulmü melaikeye tokananların uykularını daraltan!"
diye başladı.. ama devamını duymadım. Bayılmışım.
- Eee?
- Sonra ayıldığımda başımdaydı. Nur gibi gülümsüyordu, ama gözleri o kadar pörtlekti ki, nur mur göremedim ben. "Bak evlat", dedi, "Sende nadir bir illet var".
- "Nedir hocam?"
- "Senin dimağın yağlanmış"
- "!!....O nasıl bir illetmiş öyle. Dimağ yağlanır mıymış?"
- "Yağlanır ya... Beni sana getiren şey buymuş. Sen çağırmamışsın..."
- Eee, sonra?
- Sonrası yok. Bıraktı gitti..
- Nasıl yani? Neden yağlandığını söylemedi mi? Ya da nasıl düzeleceğini?
- Söylemedi.. Son sözü beni şoke etti..
- ??
- Vrrrak!
- !!!.... Abi sen rüya görmüş olmayasın?
- Yok oğlum, ne rüyası. Ertesi gün lokantada garsonun burnundan sallandı.
- !!??
- "Gözüm üstünde", dedi.
- Ee, nolacak?
- Bilmem.. Çay mı içsek.
- Tamam.
- Hadi kap gel bardakları.
Pazar, Mart 07, 2010
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Karmaşık ama bilirsin bazen bir şey anlatmamak da güzeldir, bir şey anlatmamayı seçmek de iyidir, anladığım kadarıyla söylüyorum bunları tabi ya da anlamadığım kadarıyla.
Yorum Gönder