Perşembe, Nisan 30, 2009

Gazoz Kapağından Fırfır Yaptım - 2

Yusuf'a dedim ki gel, etme, bir el at da tutalım şu güneşi. Yok ben manyak mıymışım da, yok güneş tutulur muymuş da. Yahu ne olacak sanki. Şu tepenin ardından iniyor her gün. Bir kanca atsak, yakalasak ensesinden, ikimiz birden asıldık mı ipin ucundan, tamamdır. Sonra bir yere, bir ağaca ya da bir kayaya bağlar, hemen döneriz dedim. Yok dedi. Kendi bilir padişah.
Yusuf, benim içim daralır, gönlüm sıkışır. Bazen büyük gibi hissediyorum, bazen şimdileyin küçük gibi. Sana da oluyor mu öyle?  Yok mu? Allahallah... Bazen durup dururken bilyelerim kayboluyor. Paçalarımla beraber erik ağaçları da kuruyor. Kibritin var mı? Yahu tamam, içmezsin sen ama ne bileyim, ateş mateş yakıyorsundur belki arada sırada. İyi madem.
Yusuf benim dizlerim titrer, gözüm kararır bazen. O da mı yok sende? Erik yiyek o zaman? Seversin değil mi sen de? Al. Beş sana, beş bana.
Yarın güneşin battığı yere gideyim diyorum. Kasım diyor ki, batan güneş değilmiş, aslında dönen dünyaymış. Bir gün döveceğim Kasım'ı ben. Dediklerinden bir bok anlamıyorum çünkü. Güneş nasıl batmaz Yusuf? Batar değil mi? Ben de tahmin etmiştim, evet, Kasım gerçekten saçmalıyor bazen.
Kasım, Derya'ya aşıkmış, biliyor muydun bunu? Hehee, ağzından kaçırdı. Derya'ya söyleyeceğim dedim, on tane badem verdi; söylemedim tabi ben de. Sen kime aşıksın? Lan valla bak, söylemem kimseye. Yok badem de istemiyorum. Öyle olsun, öğrenirim bir ara. Ben mi? Yok oğlum lan, ne gezer. Sidikli lan bu kızların hepsi. Boşver ortak bunları.
Dün yine kaybettim bilyelerimi Yusuf. Nolacak böyle bilmiyorum. Bugün bir daha arayacağım. Aslında onun için diyorum sana, sen de gel. Şeye canım işte, güneşin battığı yere. Hee, bana kalırsa benim bilyeler orda kayboldu. Düğmen kopmuş Yusuf. Lan ne çabuk yedin? Çiğneyip yutsaydın. Öyle erik mi yenir? Allahallah. Erikten anlamıyorsun sen hiç Yusuf, ha? Kasım'la çok oynama sen. O da anlamaz erikten, sen de ona benziyorsun beraber oynadıkça.
Yusuf yakışıklı adamsın, ama çok boş bakıyorsun? Yavaş mısın ne biraz? Kafan nerde oğlum senin? Gel hadi gel. Gazoz alak mı şurdan? Kapaklarından fırfır yaparız. Korkma lan. Döneriz birazdan. Yahu ne merak edecek.. Öyle mi? E iyi madem. Git sen hadi. Gelirim ben de. Gelirim gelirim. Anneme de söyle, merak etmesin.

......

Amca, bana bir gazoz bir de kibrit. Yok yok babama alıyorum. Hadi hayırlı işler.
Kasım gıcık, Yusuf korkak.. Hey Allah'ım. Mahallede iki oynayacak, konuşacak çocuk yok ki  doğru düzgün. Sonra bana diyorlar ki ne işim varmış orda burda, evin önünde oynasaymışım ya. Daha bunlar ne ki? Birgün bisikletimle çıkacağım, o zaman daha uzak yerlere de giderim. Öbür mahallede kiraz ağaçları da var hem. Boşver okulu, birşeye yaradığı yok zaten. Dün de gitmedim, bugün de gitmedim. Yarın da gitmesem nolacak ki? Annem mi? Kızar tabi. Ama zaten gideceğim buralardan. Bulamaz ki kızsın.
Özlerim ya, özlemez mi insan. Şu soytarı Kasım'ı bile özlerim. Ama yine de gideceğim. Sıkıldım bizim mahalleden. Evden de sıkıldım. Okuldan da sıkıldım. Çilek ağacı olan bir mahalle bulup oralarda dururum biraz. Sonra zaten ordan da sıkılırım. Dur hele biraz. Anaam, güneş batmaya yaklaştı. Az hızlanacağım ben. Ancak yetişirim.

Gazoz Kapağından Fırfır Yaptım!

"Yaz, yaz bakalım, yaz.. Ne olacaksa yazınca" demiş Kasım. Yazacağım tabi. Ne olacakmış. Gül sen, gül. Yazacağım ben. Esip tozacağım.
Geçin karşıma. Boyunuzun ölçüsünü alacağım. Hakkınızdan geleceğim. Tepemde öyle uğul uğul, ivit ivit dönüp durmakla olmaz. Dökülün bakalım ne biliyorsanız. Ötün. Hadi. Bakacağım. Kimilerinizin hakkından geleceğim: yıkılın karşımdan diyeceğim. Kimilerinizi de belirsiz bir vakte kadar tehir edeceğim.
Yok arkadaş, deli değilim ben. Deli numarası da yapıyor değilim. Bilyelerim vardı küçükken. Bir elimden diğerine, bir torbadan diğerine aktarır dururdum. Ara ara da öylesine yere döküp tekrar toplardım. Çarpar, böler, kendi kendimi yenerdim. Bazen yenilirdim de. Ama oynardım. Ne zararı var? Oynuyorum ben de işte? Halt etmiş Kasım. O bakadursun, siftine siftine seyrededursun beni. O ancak seyreder zaten.
"Kelimeler," diyormuş, "kah mermi kah merhem olur" diyormuş. Halt etmiş. Dümbüğe bak. Benimkiler bilye. Var mı itirazın? Ne haddine. Vay Kasım vaay.. Kimden öğrendin aslanım sen o ayakları, o lafları? Geçsen karşıma ya? Çizsek üçgeni yere? Dizsek bilyeleri? Mors oynasak? Bakalım kim kimi ütecek.
"İz bırakmalı" diyor. Ulan, iz kim sen kim? Çamurda çakıyla 'kesik' bile oynamamışsındır sen. Bilmezsin tabi. Bizim oraların oyunu. Öğret desen de öğretmem zaten. Sen iz bırakmaya bak aslanım, sürü ayaklarını. Ben paçalarımı ıslatacağım, çatı oluklarından ya da apartman yıkandığında akan suların önüne barajlar kuracağım. Havuzlar yapacağım. Erik yiyeceğim. Sen de ye. Al. Dört tane yeter mi? Yeter yeter, aha altı tane de bana kalıyor. Yok, dört yeter sana. Çok bile hatta. Lan Kasım, erik senin neyine, bana kalsa hiç vermem ya, gözün düşmesin diye veriyorum.
Kasım diyormuş ki yazmak ölümsüzleşmenin bir yoluymuş. Git işine Kasım. Sigara içeceğim ben. Sağlığıma zarar vereceğim. Ellerimden başlıyorum, bir gün elbet kuyruğu da titreteceğim. Yürü git Kasım. Boyundan büyük laflar etme. İlişme bana.
İki dakka adam ol Kasım. Bahardan bahsedeceğim ben. Erik ağaçları çiçek açmış, salkım söğütler yaprak yaprak olmuş; sen bana kelimelerden bahsediyorsun. Öte yanda git iki bilye oyna lan, valla bak, iyi gelir. O ne o? Badem mi? At ağzına, hah.
Kasım diyormuş ki insan aklını başına devşirmeliymiş. Herkes üstüne düşeni yaparsa hiç sorun olmazmış. He bak, onu iyi dedin; işin yok mu senin Kasım?
Git Kasım, yürü git, işine git. Kalbimi kırdın. Ben bilye oynayacağım. Sigara da içeceğim. Anneme söylermiş. Git hadi, selam da söyle benden. Al, benim erikleri de al; yiye yiye git. Haaa, şöyle..

......

Bak şimdi, ne yapacağım. Kasıım! Lan Kasııım! Çükün düşmüş lan, yere bak! Heh heh! Hehehe, bakarsın öyle. Bu oğlan çok salak ya. Aha geliyor. Taş aldı lan yerden. Kaç kaç kaç...