Pazartesi, Eylül 14, 2009

Mülahaza, Tereddüt ve Hızır

Dere ne kadar hızlı akarsa, o kadar hızlı yavaşlar.. Hatta daha ziyâde keskin sirke küpüne zarar.. Ama zaman akıp gider bir yandan, hiç de yavaşlamaz. Bütün âsi yanları, her türlü haykırışı eriten, törpüleyen, sindiren, yok eden bir nehir zaman. El mi yaman, bey mi yaman? Hep el yaman olagelmiş ama. Beyler ziyân olup gitmişler.. El hep olduğu yerde, sabit; ama ne beyler harcandı bu meydanda.
Mesuliyetin yücelten kısmı müstesna - hakikatse bu, ne âlâ; şimdiye dek pek mazhar olamadık o sırra - ama, bir de kahreden yanı var. Yok mu? Kim yok diyebilir? Korkuyla panik arası bir kasırganın hemen ardından gelen enkaz gibi çöker yılgınlık omuzlara. O anda insan kendine bir yardımcı da bulamaz. Bulur mu? Kim bulabilmiş? Teselli başka şey; yardım başka şey..
İnsan yenilgiyi bir defa kabul eder. Ondan sonra fikri dahi sorulmaz. Yeniktir zaten. Hep kaybedeceksen niye tutarsın ki kartları elinde? Gün olur devran döner, derler. Döner mi? Hiçbir oyunda kazanmayacak eller de yok mu? Ya el, o else? Oyun mu türetmeli yoksa?
Âsım'ın neslini arıyorum. Olmazları olduran Hakk, onun elini vesile kılmış nice mucizelere. Âsım'ın neslini arıyorum; bilen, gören, duyan var mı diye de sormuyorum ama.
O zaman el kesilsin, bıçak düşsün, kan damlasın.. Yıldız batsın, ay batsın, güneş batsın, put yıkılsın, ateş harlansın, çember kurulsun ve.. Ve İbrahim anılsın; anılsın ki nefes alınsın. Cana can katılsın; kırılsın vebalı ellerin savleti, payidâr olsun gece uyanık kalanların devleti.