Pazartesi, Temmuz 11, 2005

Ne temiz kalıyor şu hayatta?

Hiç birşey temiz kalmıyor hayatta.. Sahip olmaya, diriltmeye, yüceltmeye çalıştıkça izlerimizi bırakıyoruz üstünde, bundan gurur duymayı başarabilecek kadar da yüzsüzüz aslında.

Temasımızın bıraktığı izlere başarı gözüyle bakacak kadar da körüz. İzlerimizi yarıştıracak kadar da aciz. Bir yandan kirletirken, bir yandan birbirimize gülümseyebilecek kadar da yalancı. Nerde başlıyor tespit etmek güç ama bir o kadar da önemsiz, durdurmanın mümkün olmayacağı bu kadar açıkken.

Başlangıçların temiz umudu giderek kararırken, gülümsemeler bunu kapatmak için giderek gerginleşirken, sonuçlar sebepleri örtmeyi başarırken, sorgulamak da manasız zaten. Savaşmak? Peki savaşmak? Savaşmak da daha fazla kirletmek değil mi? Olmadığını, olamayacağını bildiklerinin uğruna sırf yapmış olmak için girdiğin kavgada bulabileceğin zafer de amacın kadar kirin içinden çıkıp onun bir parçası olmuyor mu?

Aydınlık kör edici şiddetiyle, karanlık örten, sakinleştiren dinginliğiyle kiri kapatsa bile kurtuluşun anahtarı olmadığı çok açık. Kirin içine saklanmak, çaresizlik, kabullenmek... Kabullenmek zaten tek seçenek. Kabullenmek ve görmek, ve bilmek, en azından bir farkın olmadığını bilmek; üstüne düşen payı şöyle veya böyle eninde sonunda kirleteceğini bilmek, tamamen battığında bile gözlerini yummamak; kendinden öncekileri suçlamadan, kendinden sonrakilere "hayatta hiçbirşey temiz kalmıyor, buna hazır olun" diyebilmek...

Hiç yorum yok: